Anayasa Mahkemesi Kararı sonrası Aile Hekimliğinde Yıllık İzin

Anayasa Mahkemesi Kararı sonrası Aile Hekimliğinde Yıllık İzin

 

Aile Hekimliği Uygulamasında görev yapan Aile Hekimi ve Aile Sağlığı Ebe-Hemşiresi arkadaşlardan gelen geri bildirimler ışığında birçok arkadaşımızın başta Yıllık İzinler olmak üzere izin hakları konusunda yerel idarelerin, bilgi ve tecrübe eksiklikleri nedeniyle mevzuatları hatalı uygulamalarına bağlı olarak mağduriyet yaşadıklarına tanık olmakta idik. Bakanlığımızın başta yıllık izinler konusunda illere göndermiş olduğu görüş yazılarının kapsamlı tek bir Genelge altında toplanmaması nedeniyle yaşanan mağduriyetler sona erdirilememişti.

Yıllık izinler konusunda yaşanan sorunları birkaç ana başlık altına toplamak gerekir ise;

  1. Yıllık izinleri ilçelerde TSM ve Kaymakamlıkların vermesi(1)

2005 tarihli ücret  ve  sözleşme yönetmeliğinin 9. Maddesi son fıkrasında yer alan “İzin vermeye ve hastalık raporlarını izne çevirmeye, yerel sağlık idarelerinin teklifi üzerine bulundukları yerin mülki idare amirleri yetkilidir.”  ve 4. maddesinde yer alan “Yerel sağlık idaresi: Toplum sağlığına ve çevreye yönelik sağlık hizmetleri ve idari görevler ile eğitim, izleme, değerlendirme, denetim ve koordinasyon faaliyetlerini yürüten, illerde il sağlık müdürlüğünü ve ilçelerde sağlık grup başkanlığını,” hükümlerin vermiş olduğu yetki ile 2005-2010 yılları arasında  izinlerin düzenlemesi noktasında TSM ve Kaymakamlıklar yetki sahibiydiler.

Ancak 2010 yılında yayınlanan Yönetmelikte 4. Maddede yer alan “Yerel Sağlık İdaresi”  tanımı  çıkartılarak  yerine  “Müdürlük” tanımı eklenmiş, İzinler başlıklı 8. Maddenin 9. fıkrasında yer alan “İzin vermeye ve hastalık raporlarını izne çevirmeye müdürlük yetkilidir” şeklindeki açık hüküm ile izin verme yetkisi TSM ve Kaymakamlıklardan alınarak İl Sağlık Müdürlüklerine devredilmiştir.

Sahada bazı yerel idarecilerin hatalı uygulamalarının devam etmesi üzerine  Bakanlığımız Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Aile Hekimliği Uygulama Şube Müdürlüğü  24/07/2011 tarih ve  21189  sayılı  “Aile Hekimliği  Uygulamasında Yaşanan Sorunlar”  konulu  yazı ile,  bazı illerde Aile Hekimleri ve Aile Sağlığı Elemanlarının izinleri ile ilgili olarak mülki amirlerin onaylama taleplerinin olduğu ve bu taleplerden  dolayı  aile  hekimliği  mevzuat  hükümleri  doğrultusunda  işlem tesis edilmemesi nedeni ile sahada sorunlar yaşanması üzerine Bakanlığımızdan görüş talep edildiği belirtilmiş, Yönetmeliğin ilgili maddesi hatırlatılarak aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarının izinleri ile ilgili iş ve işlemlerin Müdürlükler tarafından yürütülmesi gerektiği yönünde talimat verilmiştir.

Buna rağmen birçok ilde İl Sağlık Müdürlükleri ve İl Halk Sağlığı Müdürlükleri tarafından 2011 yılında “Müdürlüğümüze bağlı ilçe teşkilatlarında Aile Hekimliği uygulaması kapsamında görev yapan Aile Hekimleri ve Aile Sağlığı Elemanlarının her türlü izinlerini vermek ve hastalık raporlarını hastalık iznine çevirmek üzere Müdürlük Makamında bulunan yetkinin; personel planlamalarının yerinde takibi ve işleyişin daha hızlı olması amacıyla ilçe sağlık grup başkanlıklarına devredilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir” şeklindeki yazılar ile hiçbir Kanun maddesini dayanak göstermeden hatta Aile Hekimleri ile sözleşme imzalamaya ve fesh etmeye yetkili Valilik Makam’ına dahi arz etmeksizin yetki devri yapılmaya devam edilmiştir.

Bazı illerde ise 2014 yılında “İlçelerimizde görev yapan Aile Hekimlerinin ve Aile Sağlığı Elemanlarının görev yerlerinin il merkezine uzak olması, kişilerin izin onayı için Halk Sağlığı Müdürlüğüne gelip gitmeleri zaman ve işgücü israfına neden olacaktır. İzin işlemlerinin yerinde uygulanması ve hizmetin aksamaması için İmza Yetkileri Yönergesinin 13. Maddesine istinaden İlçe Toplum Sağlığı Merkezi Sorumlu Tabibinin Aile Hekimlerinin ve Aile Sağlığı Elemanlarının iznini “Halk Sağlığı Müdürü “ adına onaylamak üzere yetkilendirilmesi” şeklindeki gerekçeler ile Valilik Makam Olur’ları alınmıştır.

Söz konusu yetki devrine dayanak olarak gösterilen 19/03/2012 tarihli Bakan Olur’u ile yürürlüğe giren “Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşları İmza Yetkileri Yönergesi” incelendiğinde Dayanak başlıklı 3. Maddesinde “Bu Yönerge 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararnamenin  38 ve 40 ıncı maddeleriuyarınca çıkarılmıştır.” hükmüne rastlanılmaktadır. 663 sayılı KHK’nın Yetki Devri başlıklı 38. Maddesinde “Bakan, Müsteşar ve her kademedeki Bakanlık ve bağlı kuruluş yöneticileri, sınırlarını açıkça belirlemek ve yazılı olmak kaydıyla, yetkilerinden bir kısmını alt kademelere devredebilir. Yetki devri, uygun araçlarla ilgililere duyurulur.” hükmünün yer alması yapılan idari işlemi hukuka uygun gibi gösterebilmektedir. Ancak Düzenleme Yetkisi başlıklı 40. Madde incelendiğinde “Bakanlık ve bağlı kuruluşlar görev, yetki ve sorumluluk alanına giren ve önceden kanunladüzenlenmiş konularda idarî düzenlemeler yapabilir.” şeklindeki hüküm ile yetki devrinin ancakkanunla düzenlenmiş konularda yapılabileceği belirtilmektedir. 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu’nda izinler ile ilgili hiçbir düzenleme yapılmamış olduğu için söz konusu Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşları İmza Yetkileri Yönergesi’nin Aile Hekimliği Uygulamasında herhangi bir geçerliliğinin bulunmadığı görülmektedir.

Kaldı ki söz konusu Yönergenin İzin İşlemleri başlıklı 13. Maddesinde “Her derece ve unvandaki personelin yıllık izin, ücretli izin, ücretsiz izin, mazeret izni ve yurtdışı izin işlemlerine ilişkin onaylar, ilgili personelin disiplin amiri tarafından imzalanacaktır.” hükmü yer almakta olup izin işlemlerine ilişkin onayların Disiplin Amirleri tarafından yapılması gerekmektedir.

Peki Toplum Sağlığı Merkezi (TSM) Sorumlu Tabibi Aile Hekimleri ve Aile Sağlığı Elemanlarının Disiplin Amiri midir? Bu soruya yanıt bulabilmek için bu kez tersten yani en alt derecedeki mevzuat olan Toplum Sağlığı Merkezlerinin Kurulması ve Çalıştırılmasına Dair Yönerge’ye göz atıyoruz. Yönerge’nin Kapsamı 2. Maddede “Bu Yönerge aile hekimliği uygulaması bulunan illerdeki toplum sağlığı merkezlerinin tiplerinin, fiziki yapısının, personel kadro ve görevlerinin düzenlenmesi, idari görevlerinin yürütülmesi; toplumla ilişkili hastalıkların kontrolü, çevre sağlığı, gerektiğinde adli tıp hizmetleri, okul sağlığı, iş sağlığı ve güvenliği, acil sağlık hizmetleri, sağlık eğitimi, laboratuvar hizmetleri gibi hizmetlerin sunumu ve gerekli kurumlarla işbirliği içinde koruyucu ve tedavi edici hizmetlerden herkesin en iyi şekilde yararlanması için bölgedeki nüfusun sağlık düzeyini yükseltici planların yapılması ve bu hizmetlerin yapılmasına destek verilmesini içeren hizmetler ile bu hizmetleri sunan kurum ve kuruluşları kapsar.” şeklinde, Hukuki Dayanağı da 3. Maddede “Bu Yönerge, 09/12/2004 tarih ve 25665 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5258 sayılı Kanun’un 8 inci maddesine istinaden çıkarılan, 25/05/2010 tarihli ve 27591 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği ile 14/12/1983 tarih ve 18251 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 181 sayılı Sağlık Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 43 üncü maddesine dayanılarak hazırlanmıştır.” şeklinde belirlenmiştir.

Aile Hekimliği Uygulama Yönetmeliği’ne bakacak olur isek izinler Başlıklı 11. Maddede yer alan “Sözleşme ile çalıştırılan aile hekimleri ve aile sağlığı elemanları; yıllık, mazeret ve hastalık izinlerini 24/12/2010 tarihli ve 2010/1237 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulan Aile Hekimliği Uygulaması Kapsamında Sağlık Bakanlığınca Çalıştırılan Personele Yapılacak Ödemeler ile Sözleşme Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelikte belirtilen hükümler çerçevesinde kullanırlar.”  hükmü ile Ücret Sözleşme Yönetmeliğine işaret edildiği görülmektedir. Oysa ki bu Yönetmeliğin 8. Maddenin 9. fıkrasında yer alan “İzin vermeye ve hastalık raporlarını izne çevirmeye müdürlük yetkilidir” şeklinde de açık hüküm bulunmaktadır.

181 sayılı KHK, 02/11/2011 tarih ve 28103 (Mükerrer) sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan 663 sayılı KHK ile yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak 663 sayılı KHK’nın 58. Maddesi 15. Fıkrası uyarınca yürürlükten kaldırılan 181 sayılı KHK’e yapılan atıfların 663 sayılı KHK’ya yapılması gerektiği göz önüne alındığında, 181 sayılı KHK’nın “Bakanlığın Düzenleme Görev ve Yetkisi” başlıklı 43. Maddesinde yer alan “Bakanlık, kanunla yerine getirmekle yükümlü olduğu hizmetleri tüzük, yönetmelik, tebliğ, genelge ve diğer idari metinlerle düzenlemekle görevli ve yetkilidir.” hükmü yerine, 663 sayılı KHK’nın benzer mahiyette “Düzenleme Yetkisi” başlıklı 40. Maddesinde yer alan “Bakanlık ve bağlı kuruluşlar görev, yetki ve sorumluluk alanına giren ve önceden kanunladüzenlenmiş konularda idarî düzenlemeler yapabilir.” hükmüne bakıldığında yine karşımızakanunla düzenlenme yapılma kriteri çıkmaktadır.

Kamu idareleri tarafından yürürlüğe konan düzenleyici işlemlerin, üst hukuk normlarına aykırı olamayacağı, üst hukuk normlarında belirlenen genel ilkeleri yok edebilecek veya tesirini azaltıcı nitelikte düzenlemeler içeremeyeceği, üst hukuk normlarında öngörülmeyen ve/veya belirlenmeyen bir alanda düzenlemeler getiremeyeceği idari hukukunun kabul görmüş yerleşik ilkelerindendir. (Danıştay 5. Daire E:2011/7197 K:2014/5684)

Yetki devri konusunda düşülen duraksamanın giderilebilmesi için, yukarıda sözü edilen Kanun Hükmünde Kararnamelerde yer alan ve bu konuda genel bir çerçeve çizen düzenlemenin amacının ve kapsamının saptanması zorunludur.

Yetki kurallarının, dar ve özel anlamda kamu düzenine ilişkin hükümlerden olduğu, idari işlemlerin en önemli unsurları arasında yer aldığı, yetki unsurundaki sakatlıkların sonradan verilecek onay ya da izinle giderilmeyeceği, bu nedenle idarenin yetki kurallarına sıkı bir şekilde uymak zorunda bulunduğu ve yetki kurallarının dar yorum ve uygulama yöntemlerine bağlı tutulması gerektiği idare hukukunun bilinen ilkelerindendir.

Dar anlamda yetki unsuru denilen karar alma yeteneği, konu, yer ve zaman itibariyle, Anayasa ve yasalarla, belli organ, makam ve kamu görevlilerine tanınmış bir güçtür Yetki devrinin hukuken geçerli olabilmesi daha önce kanunda açıkça öngörülmüş bulunmasına bağlıdır.Ancak kamu hukukunda yetkiler ait olduğu organ, makam ve görevlilerce bizzat kullanılmak üzere verildiğinden, yetki devri istisnai durumlarda söz konusudur. (Danıştay 1. Dairesi 5.7.1984 gün ve E:84/72, K:84/155 sayılı kararı)

Kamu hukukunda bir makama verilen yetkinin, aksine bir hüküm bulunmadıkça o makam tarafından kullanılacağı açık olup, bir makamın yetkisinin başka bir kişiye devredilmesi içinmevzuatla yetkili kılınması gerekeceği tartışmasızdır.

Yukarıda belirtilen hususlar ışığında; Aile Hekimliği Kanunu’nda yer almayan İzin konususun alt mevzuatlar olan Yönetmelik ve Yönergeler ile düzenlenemeyeceği, Yönetmelik ile Müdürlük Makamında bulunan bir yetkinin, bu yetkiyi devredebilmesine olanak veren herhangi bir Kanun düzenlemesi olmaksızın inisiyatif kullanarak Toplum Sağlığı Merkezi Sorumlu Tabiplerine devretmesi hukuka aykırıdır.

  1. Yıllık izinlerin sürelerine müdahale(2)

Yönetmeliğin 8. Maddesi 1. Fıkrasında “Sözleşmeli olarak çalıştırılan aile hekimleri ve aile sağlığı elemanlarının yıllık izin süreleri otuz gündür. Mali yıl başladıktan sonra  sözleşme imzalayarak göreve başlayan aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarına, malî yıl sonuna kadar çalışacakları sürenin bir yıllık çalışma süresine oranının, yıllık izin süresi ile çarpılması suretiyle bulunacak süre kadar yıllık izin verilir; hesaplamada kesirler tama iblağ edilir.” hükmü yer almaktadır. Bazı illerde söz konusu mevzuat hükmü yanlış değerlendirilerek “Aile Hekimi ve Aile Sağlığı Elemanları çalıştıkları bir ay için 2,5 gün yıllık izin hak eder. Son sözleşme tarihinden itibaren yıllık izin çalıştıkları ay ile çarpılarak verilir. Çalışılmayan ayların izni kullanılmaz” gibi hukuka ve mantığa sığmayan yorumlar yapılmış, Bakanlığımıza görüş dahi sorma ihtiyacı duyulmadan birçok çalışanın Anayasal Hakkı olan dinlenme hakkı gasp edilmiştir.

Oysa buradaki anahtar kelime Mali Yılın başlangıcıdır. Yukarıdaki hatalı mantık ile çalışanın 30 günlük yıllık izin hakkını kazanabilmesi 31 Aralık günü mümkün olabilmekte, sonraki mali yıl için de 30 günlük yıllık izin hakkını o yılın 31 Aralık günü kazanabileceği düşünüldüğünde çalışana yıllık iznini kullanabileceği süre kalmamaktadır.

Mevzuatları ve Bakanlığımızın talimatlarını yakından takip eden ve iyi irdeleyen bazı Müdürlüklerin sağduyulu yaklaşımları sayesinde o illerde yıllık izinler konusunda hiçbir sorun yaşanmamış olup yayınladıkları “Aile Hekimliği Uygulamasına personel Mali yıl başında yani Ocak ayında girerse 30 gün yıllık izin hakkında sahip olduğu, Mali yıl başından sonra örneğin Mart ayında uygulamaya girerse de (30/12)X10=25 gün yıllık izin haklarının olduğu” şeklindeki doğru yorumları ile personellerinin haklarını korumuş, onların çalışma şevklerini kırmayarak halkımıza sundukları sağlık hizmetlerinin kalitesini muhafaza etmişlerdir.

Öte yandan Aile Hekimlerinin ve Aile Sağlığı Elemanlarının yıllık izinlerini parça parça kullanmalarının önüne geçen herhangi bir hüküm bulunmamasına rağmen bazı illerde yıllık izinlerinin bölünmesine izin verilmediği gibi bazı illerde de yıllık izinlerin 30 gün tek bölümde kullanılması engellenmiştir.

  1. Yıllık izinlerin bir sonraki yıla aktarılması(3)

Bu konuda da bazı illerde aile hekimlerinin 2 yıllık sözleşme dönemlerinin ilk mali yılı içerisinde kullanmadıkları yıllık izin haklarını sözleşme döneminin 2. yılına aktarılması konusunda hatalı uygulamalar yaşanmıştır.

Bunun üzerine Bakanlığımız Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü Aile Hekimliği Uygulama Şube Müdürlüğü 02.12.2011 tarih ve 36223 sayılı Yıllık İzinlerin Kullanılması konulu yazılarında, bir mali yıl içerisinde kullanılmayan yıllık izinlerin aynı sözleşme dönemindeki ikinci mali yıla aktarılabileceği belirtilmiş örnek olarak 2011 yılında 30 gün, 2012 yılında da 30 gün yıllık izin kullanılabileceği gibi, 2011 yılında yıllık izin kullanmayarak 2012 yılında 60 gün izin kullanılabileceğini belirtmiştir.

 

  1. Yıllık izin için vekaletlerin hukuki gerekçe göstermeden kabul edilmemesi(4)

Maalesef bazı illerde Müdürlükler tarafından herhangi bir yasal gerekçe göstermeden yıllık izine çıkacak Aile Hekimlerinin karşılıklı anlaştıkları vekil Aile Hekimlerinin vekaletleri kabul edilmemekte ve yıllık izin hakları engellenmektedir.

2012 yılında bir Aile Hekimi arkadaşımız yıllık iznini kullanmak için Biriminde sunmak ile mükellef olduğu Aile Hekimliği Hizmetleri için vekalet edecek bir aile hekimi ile anlaşmasına rağmen,  Müdürlük tarafından aile hekiminin Defin Nöbet Listesinde yedek “nöbetçi hekim” olması öne sürülerek izin hakkını kullanması engellenmiştir.

Mahkeme,  Aile Hekiminin yıllık izin talep formunda izinli olduğu dönemde yerine geçici süreyle bakmayı kabul eden başka bir aile hekiminin bulunacağının bildirildiği hususu ile ücretli yıllık izin hakları ve şartlarının kanunla düzenleneceğine ilişkin Anayasa’nın 50. Maddesi hükmü karşısında, söz konusu hususların düzenleyici işlemler ile belirlenemeyeceği ve Yasa’da   yer alan düzenlemelerden daha dar bir düzenlemenin Anayasal eşitlik ilkesine aykırı olacağı dikkate alarak Müdürlüğün uygulamasının hatalı olduğunu, ayrıca yıllık izin hakkını kullanmak isteyen çalışanın yerine bakacak hekim bulamaması halinde dahi idarenin yerine bakacak geçici aile hekimi görevlendirmesi gerektiğini belirterek idareyi haksız bulmuştur.

İzinler konusundaki karmaşa devam ederken, Türk Tabipleri Birliği tarafından 30/12/2010 tarihli ve 27801 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Aile Hekimliği Uygulaması Kapsamında Sağlık Bakanlığınca çalıştırılacak Personele Yapılacak Ödeme ile Sözleşme Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik? (?yazımızda bundan sonra kısaca Ücret ve Sözleşme Yönetmeliği olarak adlandırılacaktır) aleyhine Danıştay 5. Dairesinde (E:201/4869)  dava açılmış olup, Danıştay tarafından,  aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının “izin haklarının” Aile Hekimliği Kanununda belirlenmesi ya da ilke ve esasların saptanıp çerçevesi çizildikten sonra ayrıntıların çıkarılacak yönetmeliğe bırakılması gerekirken, konunun Kanunda hiç düzenlenmeyerek bu hususların esasının Ücret ve Sözleşme Yönetmeliğine bırakılmasını Anayasanın 7., 128. ve 50. Maddelerine aykırı olduğunu düşünüp konuyu 28/02/2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine taşımaya karara vermiştir.

Hukuk sisteminde yer alan Anayasa, Kanun ve Yönetmelik gibi Mevzuatların aralarında bir altlık-üstlük ilişkisi mevcut olup buna Normlar Hiyerarşisi denir. Bu Hiyerarşide en üstte Anayasa yer alır.

Anayasa,  bir devletin kuruluşunu, örgütlenişini, temel organlarının işleyişini, devlet iktidarının el değiştirmesini düzenleyen ve kişilerin hak ve özgürlüklerini güvence altına alan kuralların tümüdür.

Kanunlar, Normlar Hiyerarşisine göre Anayasa’dan sonra gelirler. Kanunları Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) yapar, Cumhurbaşkanı onayı sonrası Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girerler. Kanun Hükmüne Kararnameler (KHK) ve Uluslararası Antlaşmalar Kanunlar ile eşdeğer sayılmaktadırlar. Uluslararası Antlaşmalar TBMM tarafından uygun bulunup Cumhurbaşkanı onayı sonrası Resmi Gazete’de yayınlanarak iç hukukumuzda geçerli hale gelirler.

Tüzükler, Normlar Hiyerarşisine göre Kanunlardan sonra gelirler. Kanunların işleyişini göstermek için Danıştayın denetiminden sonra Bakanlar Kurulu tarafından çıkartılarak, Kanunlar gibi Cumhurbaşkanı onayı sonrası Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girerler.

Yönetmelikler, Normlar Hiyerarşisine göre Tüzüklerden sonra gelirler ve Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri tarafından, kendi görev alanını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak amacıyla çıkartılırlar ve dayandıkları Kanunlarda öngörülmüş ise Resmi Gazete’de yayınlanırlar.

Genelgeler, Tüzüklerden sonra gelirler. Kurumlar tarafından belli bir konuda yapılacak mevzuat uygulamalarına açıklık getiren, uygulamada görülen eksiklik ve aksaklıkların düzeltilme yollarını gösteren, usulsüz uygulamaları kaldıran ayrıntılara ilişkin genel emirlerdir.

Yönergeler de Normlar Hiyerarşisine göre en son sırada yer alan mevzuat türü olup, ilgili Kurumlar tarafından Yönetmeliklerde değinilmeyen konulara açıklık getirmek için düzenlenen resmi belgelerdir.(5)

Anayasamız uyarınca Devletimiz bir Hukuk Devleti olup, Yasama yani Yasa (Kanun) yapma yetkisi TBMM’e aittir. Yasama Yetkisi başka bir kuruma devredilemez veya başka bir kurum tarafından bu yetki kullanılmaz. TBMM tarafından yapılan kanunlarda temel esaslar ve çerçeve çizilerek, uzmanlık ve teknik konulara ilişkin ayrıntıların düzenlenmesi için yine ilgili Kanun ile Yürütme Organına yani Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluna yetki verilir. Bu bağlamda, sık sık değişik önlemler alınmasına veya bunların kaldırılmasına gerek görülen ekonomik, teknik veya benzeri alanlarda temel kurallar saptandıktan sonra ayrıntıların düzenlenmesinin idareye verilmesi, yasama yetkisinin devri olarak nitelendirilemez.

Anayasa Mahkemesi tarafından 11/09/2014 günlü, E:2014/82 K:2014/143 sayılı Kararında;

“Anayasa’nın 7. maddesinde “Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez” denilmektedir. Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında yasama yetkisinin devredilmezliği ilkesinden ne anlaşılması gerektiği hususu açıklanmıştır. Buna göre,kanunla düzenleme ilkesi, düzenlenen konudan yalnız kavram, ad ve kurum olarak söz edilmesi değil, bunların kanun metninde kurallaştırılmasıdırKurallaştırma ise düzenlenen alanda temel ilkelerin konulmasını ve çerçevenin çizilmiş olmasını ifade eder. Ancak bu koşulla uzmanlık ve teknik konulara ilişkin ayrıntıların belirlenmesi yürütme organının takdirine bırakılabilir.

       Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda, yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir. Yürütmenin düzenleme yetkisi, sınırlı, tamamlayıcı ve bağımlı bir yetkidir. Bu nedenle Anayasa’da öngörülen ayrık durumlar dışında, kanunlarla düzenlenmemiş bir alanda, kanun ile yürütmeye genel nitelikte kural koyma yetkisi verilemez.

Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci fıkrasında ise “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işleri kanunla düzenlenir. Ancak, mali ve sosyal haklara ilişkin toplu sözleşme hükümleri saklıdır.” hükmü yer almaktadır. Anayasa Mahkemesinin birçok kararında, Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci fıkrasının kapsamına giren kişilerin statülerine ve özlük haklarına ilişkin düzenlemelerinkanunla yapılması gerektiği, bu konuların düzenlenmesinin idarenin düzenleyici işlemlerine bırakılmasının Anayasa’ya aykırı olacağı hususu vurgulanmıştır.

Kanun’da, …. hakkında düzenlemeler yer almakla birlikte, sözleşmeli aile hekimi ile aile sağlığı elemanlarının izin hakkına ilişkin herhangi bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

….

Buna göre, kamu görevlisi statüsünde olan sözleşmeli aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının,özlük hakları kapsamında bulunan izin hakkına ilişkin temel ilkelerin yönetmelikle düzenlenmesine imkân tanıyan kurallar, kamu görevlilerinin statülerinin kanunla düzenlenmesi ve yasama yetkisinin devredilmezliği yönündeki anayasal ilkelerle bağdaşmamaktadır.

Açıklanan nedenlerle, Kanun’un 8. maddesinin ikinci fıkrasının “Aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarıyla yapılacak sözleşmede yer alacak hususlar.” ve “.Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak, Sağlık Bakanlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.”  bölümleri,  “sözleşmeli aile hekimi ve aile sağlığı elemanlarının izin hakkı” yönünden Anayasa’nın 7. ve 128. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.” şeklindeki gerekçeler ile Aile Hekimliği Kanunu’nun 8. Maddesinin bir bölümün Anayasa’ya aykırı olduğu tespit edilmiştir.

Konuyu hukuk dilinden ayırıp madde madde açıklamak gerekir ise;

  • Aile Hekimleri ve Aile Sağlığı Elemanları Kamu Görevlileridir
  • TBMM tarafından Kanunlar yapılır. Kanunlarda yapılacak işlerin çerçevesi çizilir, tanımı yapılır. Daha sonra bu çerçeve içinde kalmak kaydı ile Hükümete Yönetmelik çıkarma yetkisi verilir.
  • Anayasamız uyarınca Kamu Görevlilerinin özlük haklarının ana çerçevesi de Kanunla çizilmesi gerekmektedir.
  • Aile Hekimliği Kanunu’nda izinler ile ilgili hiçbir ana düzenleme yapılmadan Ücret Sözleşme Yönetmeliği ile izinler düzenlenmeye çalışılmıştır.
  • TBMM tarafından Aile Hekimliği Kanunu’na izinler hakkında çerçeve bir düzenleme yapılması, ayrıntıların da bu çerçeveye bağlı kalınarak Yönetmelik ile düzenlenmesi gerekmektedir.

 

Aile Hekimlerine düşen görev, kamu adına kamu hizmeti sunan kamu görevlileri olarak sadece görev ve sorumluluklarımız değil haklarımız ile ilgili mevzuatları bilmek ve güncel gelişmeleri de yakından takip etmeliyiz. Yıllık izin başta olmak üzere hastalık ve mazeret izinlerimiz sadece çalışan olarak bizleri değil bakmak ile yükümlü olduğumuz ailelerimiz için de Anayasa ile teminat altına alınmış sosyal haklardır. Anayasa Mahkemesinin son kararı ardından, TBMM tarafından 5258 sayılı Aile Hekimliği Kanunu’na izin haklarımız ile ilgili yeni düzenleyici maddelerin eklenmesini ve bunun ardından da Sağlık Bakanlığımız ve üyesi bulunduğu Bakanlar Kurulu tarafından yayınlanacak olan yeni Ücret Sözleşme Yönetmeliğinde yıllık, hastalık, mazeret ve kongre izinleri için ayrıntılı düzenleme yapılacağını umut etmekteyim..

Tüm Aile Hekimliği camiasına saygı ve selamlarımla

Kaynakça

SARI, D. S. (2013, 08 07). Aile Hekimliğinde Yıllık İzin. 02 01, 2015 tarihinde Aile Hekimleri Dernekleri Federasyonu: http://www.ahef.org.tr/Makale/17/AILE-HEKIMLIGINDE-YILLIK-IZIN-2.aspx adresinden alındı

Türk Dil Kurumu. (tarih yok). 02 01, 2015 tarihinde http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.54ce17986ad391.37971877 adresinden alındı

[1] (SARI, 2013)

[2] (SARI, 2013)

[3] (SARI, 2013)

[4] (SARI, 2013)

[5] Türk Dil Kurumu. (tarih yok). 02 01, 2015 tarihinde http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.54ce17986ad391.37971877 adresinden alındı

PAYLAŞ: