Sağlıkta Şiddet
SAĞLIKTA ŞİDDET
Şiddetin tanımı, nedenleri, insanların neden şiddete eğilimli oldukları gibi felsefi kısımlara girmek istemiyorum. Bu tanımlar bu konular şahsen benim ele alacağım konular değil. Bu konuları akademik düzeyde meslektaşlarımız ve hocalarımız ele alıyorlar. Şimdiye kadar da herhangi bir somut kazanım elde edilebilmiş değil. Ben daha ziyade sonuç odaklı sahada ne gibi tavır ve algı mevcut nasıl çözüm üretilir, uygulanabilir çözümler nelerdir? İdare nerede bana göre hata yapıyor, hangi vizyon ve politika hatalı o konular üzerinde durmak istiyorum.
Her şeyden önce şunu belirterek ve vurgulayarak söze başlamak isterim. Burada sahada sağlıkta şiddet konusunda elinden geleni yapmaya çalışan çözüm üretmeye çalışan bu soruna duyarlı yaklaşan bir hekim sağlık çalışanı olarak bulunuyorum. İfadelerim bazen üzücü bazen eleştiri dolu bazen sitemkar olabilir ama bu kesinlikle siyasi bir anlam taşımamaktadır. Buraya siyaset politika yapmaya değil kanayan bir yaraya fikirlerimizi önerilerimizi belirterek katkı sunmaya geldim. Bunu neden söylüyorum çünkü her hak arayışı mücadelesinde özellikle son dönemde muhalefet partisi gibi davranıyorsunuz yaftası yemekten artık bıktık. Hak istemek, aramak muhalif olmak demek değildir. Bu söylemi özellikle Sayın Sağlık Bakanımız ifade etmiş olup biz aile hekimlerinin mücadelesinde bizleri muhalefet partisine ve marjinal gruplara benzetmişti. Şu unutulmamalı ki sağlık camiası da bu ülkenin bir küçük bir popülasyon örneklemidir ve ülke istatistiklerini birebir olmasa da bünyesinde yakın parametrelerle göstermektedir. Oy veren herkes sizinle aynı şeyleri düşünmek zorunda olmadığı gibi yaptığınız her uygulamayı da koşulsuz doğru bulup onaylamak mecburiyetinde değildir. Fikrini eleştirilerini beyan edebilir karşı çıkabilir sizden daha doğru düşünebilir olabileceğini ihtimal dahilinde tutmak zorundasınız. Bakanlığımızda bu eksikliği görüyorum.
Geçmişte sağlık hizmeti sunucuları ve hizmet alanları arasındaki ilişkide çok ciddi sıkıntılar vardı bunu kabul ediyorum ama şimdiki durumda da çok ciddi sıkıntılar bunu da yetkili kurumların kabul etmesini istiyoruz. Kantarın topuzu eskiden kaçmıştı ama bu sefer de ters istikamette kaçmış durumda. Orta yolu bulmak zorundayız. Bunun için öncelikle birbirimize ve yaptığımız işe saygı duyacağız. Yani akşama kadar ne yapıyorlar ki iki şık şık bi tık tahlil isteyip adamın suratına bakmadan ilaç yazıyorlar işleri reçete yazmaktan ibaret eleştirileri bu mesleğin yeni dönemde icrasından bihaber olmak demektir. Aslında mevzumuz o kadar girift bir mevzu ki laf lafı açıyor konudan konuya geçiş yapmak zorunda kalıyorsunuz. Akşama kadar mesleki anlamda yeterli görülmeyen hekim kısmının eğitiminde bir sorun olduğunu düşünmek lazım o zaman. Tıp fakültelerinin sayısının çoğalması kalitesini koruyamamasına mı neden oldu acaba diye sorsak alacağımız cevap bizi üzer mi? Kesinlikle üzer. Neyse asıl mevzumuza geri dönelim.
Sahada sağlık uygulamalarında hizmet üretenlere karşı şiddeti doğuran nedenlere değinelim.
· Sağlık hizmet sunucularının itibarının zedelenmesi.
Sağlık hizmet sunucularının itibarını zedeleyecek her türlü uygulama ve söylemden kaçınılması gerekli. Herkes konuşurken çok özenli davranmalı. Birbirimizi ve uygulamalarımızı eleştirirken kendi aramızda acımasız olabiliriz ama toplum önünde mesleğimizin ve çalışanlarımızın onurunu itibarını korumaya özen göstermeliyiz. Sağlık çalışanlarının itibarını toplum önünde hırpaladığınızda toplum çok daha acımasız davranıp şiddete eğiliyor. Çünkü sizin kıymet vermediğiniz şeye başkasından kıymet beklemek hayalcilik olur.
· Hizmet alanların beklentilerinin çok yüksek olması. Nasıl?
Hizmet alan kişilerde sağlık çalışanlarının her isteklerine koşulsuz cevap verme zorunluluğu varmış, usulsüz ve hukuksuz istekleri karşılanmak zorundaymış, her türlü hizmeti tek yerden ve hızlı bir şekilde, ucuz ve ücretsiz görülmek zorundaymış gibi bir algı oluşturuldu ve bunun sıkıntısını sahada sağlık çalışanları çekiyor. Muslukları kısıyor kurumlarımız ama vatandaşla mücadeleyi, inisiyatifi sağlık çalışanına bırakıyor. Uygulamaların sevimli yüzü her türlü medya organında da reklam ediliyor. Bir uygulama, daha sahaya bildirilmeden ekranlarda reklamı yapılıyor. Misal 6331 sayılı kanun çıkıyor işe giriş raporlarının nasıl düzenleneceğini detaylı anlatıyor ancak ne hikmetse sonrasında bazı kurumlarımız ki bu kanunla daha çok ilgili olan kurumumuz ÇSGB internet sitesinde muallak ifadelerle raporların aile hekimleri tarafından düzenlenebileceği gibi bir yorum yazısını isimsiz imzasız sitesinde yayınlayabiliyor. İl halk sağlığı müdürlükleri kanunu yanlış yorumlayıp verebilir ifadelerini sürekli kullanıp sahada çalışan hekimlere şikayetlerde mobbing uyguluyor. Bununla ilgili bir kamu spotu yapmak bile aklından geçmiyor ama diğer bir çok olayla ilgili kamu spotu yapılabiliyor. Mesele üzüm yemek değil vatandaşı zora sokacak uygulamayı çıkarıyorsunuz ama sahada kimsenin arkasında durulmuyor usulsüz olarak vatandaşın işi görülsün isteniyor. Yetkili kurumlarımız bana sorun gelmesin de iş nasıl çözülüyorsa çözülsün mantığı güdüyor.
· Sağlık hizmetinin ucuz olması sağlık çalışanının emeğinin ucuz olması. Sağlık hizmeti son derece nitelikli ve özel bir hizmet. Dolayısıyla da özel olan nitelikli olan şeyin ederi de özel ve nitelikli olmalı. Sağlık sistemimizde geçmişte hizmet üreticilerine hakedişleri hiç hakettikleri ölçüde verilmemiş ancak bunun yerine dışarıda istediğin gibi telafi edebilirsin uygulamasına gidilmiş bu uygulama sonrası bazı kabuller gelişmiş. Hizmet sunucusu olan hekimler ve sağlık çalışanlarına çoğu insanda bir nefret gelişmiş. Ancak geçmişin bu hatalarına rağmen şu güzellikleri de mevcut. İnsanlar hekime muayeneye gelecekleri zaman temiz düzenli intizamlı ve saygılı gelirlerdi şimdi bu hürmeti kaybettik neden? Geçmişin otoriter hekim anlayışını kaybettiğimizden mi, yoksa hekimin itibarını sıfırlayacak uygulamalara gittiğimizden mi?
· Bu sistemde en büyük sorun alışkanlıklardan kurtulamamaktır.
Aile Hekimliği Uygulamasını kabullenemeyen yönetici kadronun hala var olması aile hekimlerini rpt memuru olarak gören idari ve siyasi çevre vatandaşı kışkırtmakta ve güvenlik önlemleri olmayan ASM lerde sağlık çalışanlarını şiddetle yüz yüze getirmektedir. İdari kadro tarafından ve siyasetçilerden ben yaptım ben istedim olsun anlayışı kalkmadığı sürece, benim doktorum iyisini bilir ben ona güveniyorum denmediği sürece sorunlar yaşanmaya devam edecektir.
· Yıllık 628 milyon muayenenin açıklaması nedir? Lüzumsuz başvuru mu, hekime mi güvenmiyoruz, sağlık hizmeti sudan ucuz biz de çok zenginiz bu yüzden mi, sağlık çalışanlarımızı uzun süre görmemeye mi dayanamıyoruz yani çok mu seviliyoruz yoksa ipin ucu kaçtı toplayamıyor muyuz?
Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye’de geçen yıl bir kişi yılda en az 8 kez muayene oldu.
Daha çarpıcı olanı ise şu: 2013 yılında 628 milyon muayene gerçekleştirildi. Muayenelerin 218 milyonu aile hekimlikleri gibi birinci basamak sağlık merkezlerinde yapıldı. Buraya nasıl gelindi? Dünyada en sık doktora gitme rekoru Japonlarda. Bu ülkeyi Almanlar ve Türkler takip ediyor. Almanlar 10 kez Türkler 8 kez doktora gidiyorlar. Buna göre Türkiye'de doktora gitme sıklığı ABD'lilerin iki katı. Yani, daha önce de bu kadar sıklıkla muayene oluyor muyduk? Ne değişti de böyle oldu? Türkiye’de 2010 yılında muayene sayısı 539 milyon 85 bin olarak gerçekleşti. 2011 yılında bu rakam 611 milyon 236 bine yükseldi, 2012'de 621 milyon 786 bine ulaştı. Geçtiğimiz yıl da muayene rakamları arttı. 2013 yılında 76 milyon kişi 628 milyon kez muayene olmak için hastanelere gitti. Peki, doktor, doktor gezmemizin asıl nedeni nedir ve neyi doğurur? Sağlık hizmetine erişim kolaylaşmıştır, erişim ucuzlamıştır. Finansmanın çoğunluğu SGK tarafından karşılanır hale gelmiştir. Sağlık hizmetlerinin finansmanının cepten yapılan harcamalar dediğimiz kısmı, sosyal güvenlik kurumlarınca finanse edilen harcamalar tarafına kaymıştır. Aile hekimliği sisteminin performansa ve sıkı takibe dayalı sistemi, birinci basamak hasta sayısını arttırmıştır. Bir diğer konu da üzerinde çok tartışılan, performansa dayalı ücret ödeme politikasıdır.
· Hasta hekime güvenmiyor. Neden? Bu güveni kim nasıl sarstı? Güveni tekrar nasıl sağlayabiliriz?
Aynı rahatsızlık için birden fazla doktora gidiliyor. Nedense, Türkiye’de insanlar tek hekime güvenmemeye eğilimliler. Peki, bu bize ne anlatıyor, sık, sık doktora gitmek ne anlama geliyor ve şiddeti doğuran sebeplerden biri de olabilir mi?
Sık doktor müracaatının hastaya ve sisteme dair sebepleri vardır. Hastaya bağlı faktörlerin başında kronik rahatsızlıklar gelir. Diyabet, kanser gibi hastalıklarda, hastanın sürekli hekim kontrolünde olması gerekir. Sisteme dair en önemli sebeplerden birisi ise hasta hekim ilişkisindeki güven faktörüdür. Hasta, hekimine güvenmediği ve tedavisine sadık kalmadığı müddetçe; emin olana kadar farklı hekim ve tesislere müracaat edecektir. Her seferinde yarım bırakılan tedaviler, hem ilaç tüketimini hem de diğer kaynakların en önemlisi de hekimin hasta başına ayıracağı zamanın israfına neden olmaktadır. Son yıllarda hastalarla hekimler arasında yaşanan tatsız olaylar, hekimlerin kamuoyu önünde yıpratılması ve değersizleştirilmesi de; tedavi sürecinin en önemli unsuru olan hasta hekim arasındaki karşılıklı güven ve saygıyı yıpratmaktadır. Sonuçta da doktor doktor, hastane hastane gezen hastalar nedeniyle, sistem hem zamanını hem diğer kaynaklarını optimum kullanamamaktadır. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) ülkelerinde sağlık harcamalarının Gayri Safi Milli Hasılaya oranı, % 9.5 iken (2010), Türkiye’de bu oran Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre 2012 yılında %5.4 olarak gerçekleşti. Yani Amerika’da yıllık kişi başı müracaat 4 iken sağlık harcamalarının Gayri Safi Milli Hasılaya oranı %17.6, Türkiye’de ise kişi müracaat yaklaşık 9 ve oran %5.4. Yani, Türkiye’de çok daha fazla işi çok daha ucuza yapıyoruz. Bana göre bu durum verilen hizmetin kalitesini, verimliliğini, kıymet-i harbiyesini, itibarını düşürüyor. Sonuç şiddetin doğmasına sebep oluyor. Türkiye’de de sağlık harcamalarının en azından OECD ülke ortalamasına ulaştırılması halinde ki bu harcamaların önemli bir kısmını sağlık çalışanlarının hakedişleri ve ilaç ücretleri oluşturmakta, verilen hizmetin verimliliği artacak, hastalar bir defada sorunlarını çözecek ve aynı rahatsızlık için tekrar, tekrar doktora müracaat etmek zorunda kalmayacaklardır. Tabi mükerrer başvuruların bir sebebi de bu kadar ucuz olan sağlık hizmetine hastaların gerekli katılım payını ödememeleri de eklenmelidir. Bu durumda hem kaynaklar hem de zaman optimum düzeyde kullanılacaktır.
· Bazı hastalıkların abartılı magazin haberi gibi sunulması
Domuz gribi, kuş gribi, SARS, MERS hastalığı gibi yeni bir viral hastalığın duyulması, bu hastalıklarla ilgili çok haber çıkması insanları endişelendiriyor. Özellikle son yıllarda sağlık programlarının artması programlarda izledikleri bulguların kendilerindeki rahatsızlıklara benzetmeleri, internette yer alan kirli bilgiler kişileri olumsuz etkilemektedir. Toplumumuz sağlık konusunda son derece duyarlı ve endişelidir. Hastalıklarla ilgili kaygılar nedeniyle direk hekime başvurmak istiyor. Türkiye’de hastaların hastaneye ve hekime ulaşmaları çok kolay. Türkiye’de sağlık hizmetleri diğer ülkelere göre çok daha ucuz. Bir hasta, sağlık basamaklarından her hangi birisine başvurup randevu alabiliyor. Alamadığı durumda ise hizmete ulaşmanın en kolay yollarından biri olarak ŞİDDET i görüyor. Tıpkı ilkel toplumlarda olduğu gibi. Şiddet uyguladığında çirkeflik yaptığında insanların kendisinden korkup istediğini vereceğini biliyorlar çünkü sistem şiddeti yeteri kadar cezalandırmadığı gibi sağlık çalışanını yıldırıyor ve onurunu kırıyor. Sağlık çalışanları da bu sistem yüzünden şiddet karşısında ya siniyor yada şiddetin önünü kesmek için her şeye her isteğe eyvallah diyor.
· Sağlık hizmet sunucularının standart olmayan uygulamaları
Çuvaldızı biraz da kendimize biraz da kendimize batırmamız gerekli.
Bir hastaneye gidiyorsunuz hizmet üreticisi bir birimde farklı unsurlar ki bunlar sekreteryadan başlayıp doktoruna kadar aynı standart kalitede değil. Sekreteryası başka telden yardımcı sağlık personeli başka telden doktoru başka telden çalınca hizmet talebinde bulunan kişide bir tepki meydana geliyor. Bu tepkilerden biri de şiddet olabiliyor. Hekimlerin yardımcı sağlık personelinin ve diğer unsurların insanlarla iletişiminde bazı sorunlar yaşandığı da bir gerçek.
· Halkın hekimliğin görev tanımının çerçevesini ve aile hekiminin görevinin ne olduğunu tam bilmemesi, aile hekimliği uygulaması hakkında yeterince bilgi sahibi olmaması
Mesela aile hekimliğine tüm ülkede geçildiğinden itibaren sağlık ocağı sistemine (bölge tabanlı sistem) alışmış olan vatandaş önceki gibi istediği hekime muayene olabileceğini sanıyordu. Bu konuda halka bir bilgilendirme yapılmadığı için böyle bir kaygı da güdülmediğinden aile hekimleri halkla çoğu zaman sözlü tartışma olmak üzere karşı karşıya geldi
Halk aile hekimini benimsedi, aileden biri gibi görmeye başladı. Bu sefer hayata yayılan bu yakın ilişkiden kaynaklanan, başkasının ilacını bir başkasının karnesine yazdırmak gibi, gerekli gereksiz sınava giremedim, işe gidemedim gibi tıbbi olmayan nedenlerden aile hekimlerine sahte rapor için baskılar başladı. Bu baskıya usulsüz isteklere karşı koyanların bir kısmı şiddetle tanıştı.
· Sık sık değişen sağlık mevzuatı, uygulama yönetmeliği ve sisteminin aksayan yanlarının hekimlere yansıması
Mesela sağlıkta dönüşümün programının en önemli ayaklarından aile hekimliği uygulamasında aile hekimlerinin görev tanımları net olarak belirlenmemiştir. Aile Hekimlerinden yapması gereken asli görevleri koruyucu, tedavi ve rehabilite edici görevleri dışında da eklenmeye çalışılan yapması beklenen birçok görev vardır. Kimi zaman başka hekimlerin yedek gücü olarak görülmekte, adli nöbetlerden, acil nöbetlere kadar kendi görev tanımları ve görev yerleri dışında yeni görevler talep edilmektedir. Kimi yerlerde aile hekimleri defin ruhsatı vermeye zorlanmakta kimi yerlerde alakalı alakasız raporlar vermeye zorlanmaktadır. Bazı yerlerde adli ve yerinde otopsi nöbetleri tutturulurken bazı yerlerde ise acil polikliniklerinde görevlendirilebilmektedir. Bu aile hekimlerinin görevler altında ezilmesine ve ertesi gün kendi hastalarına karşı yorgun, uykusuz, moralsiz ve tükenmiş bir şekilde hizmet sunmasına, iletişim sorunlarına neden olmakta, gereksiz gerginliklere ve sürtüşmelere, sözel şiddetten, fiziksel şiddete varan sorunlara neden olmaktadır. Aile hekimlerinin asli görevleri ve asli görev yerleri dışında ek görevlerin yüklenmesi sağlık çalışanlarına şiddeti artıracaktır.
· Hekim gelirlerinin sürekli dile getirilmesi
Hekimlik mesleği en çok fedakârlık gerektiren, en maliyetli eğitime sahip meslektir. Bir hekimin hayata atılması için gereken süre ve bu sürede geçirdiği yoğun süreç yadsınamaz. Ama birçok meslek grubuna göre kıyaslandığında ortalamanın çok az üzerinde bir kazanca sahip olunmasına rağmen medyada ve her ortamda gelirleri çok dillendirildiği ve hekimlerin mesleki düzeltme talepleri hep daha fazla kazanç talebi olarak yansıtıldığı için halkta olumsuz bir bakış açısı oluşmuştur. Öyle bir imaj yaratılmış durumda ki, hekimler kazandıkları parayı oturdukları yerden, hiç hak etmeden kazanmakta ama buna rağmen memnun olmamaktadırlar. Bu da hekimi hedef haline getirerek vatandaşın düşmanca tutumunu ve şiddet eğilimini arttırmakta, her gün “maaşını, benim vergimden alıyorsun, ben veriyorum, istediğimi yapmak durumundasın tavrıyla karşılaşılmasına sebep olmaktadır.
http://www.medunya.com/sosyal-medya/senin-vergin-ve-doktor-maasi
· Şiddet uygulayan kişiler için caydırıcı yaptırımlar olmaması, Şiddetin görmezden gelinmesi, sözlü şiddetin önemsenmemesi, hasta psikolojisi denilerek hafifletilme eğiliminde olunması. Meclis araştırma komisyonunu yayınlayalı 1 yılı aşkın bir süre olmasına ve kanun çıkmasına rağmen uygulamada ciddi aksaklıkları geçtik uygulamaya geçilmemesi yönetimin bu işe ne kadar ciddi yaklaştığının bir göstergesidir. Sadece konuşuyoruz iş üretemiyoruz. Aldığımız yol bir arpa boyunu geçmemektedir. İdarenin bu konuda kararlı olduğuna emin miyiz?
· Hekimlerin ve sağlık çalışanlarının artan iş yüklerinden dolayı oluşan İletişim sorunları
İletişim eğitiminin eksikliği, hekimlerin saldırgan tutum karşısında yada zor hastalar karşısında nasıl davranması gerektiği konusunda eğitim eksikliği, kriz anında idare edememesi, gereksiz ajitasyon yada korku göstermesi de şiddeti arttırmaktadır Bu nedenle tıp fakültelerinden yeni mezun olacak meslektaşlarımıza iletişim, iletişim becerileri, hasta hekim iletişimi ve zor hastayla başa çıkma becerileri konusunda eğitim verilmelidir. Bu şu soruyu da gündeme getiriyor. Tıp fakültelerine girişte ÖSYM nin yaptığı YGS tek başına yeterli midir yoksa ekstra kişisel yetenek sınavı da gerekli midir?
· Medyada sağlıkçıları hedef gösteren, bilinçsizce yapılmış haberlerin çokça yer alması
Herhangi bir sağlık olayında, medyanın araştırmadan, doğruluğunu sorgulamadan ve birebir uzman değerlendirmesine başvurmadan yaptığı yalan yanlış haberler de hekimleri direk hedef haline getirmektedir. Yine dizilerde, filmlerde hekimlere baskı, şiddet görüntüleri de hekimi insanların gözünde şiddet uygulanabilir kitle haline getirmektedir. Bir çok film ve dizide, hekimler birçok usulsüz işe zorlanmakta ve bunlar olağanmış, hayatın doğal akışına uygunmuş gibi gösterilmektedir.
Hemen her dizide kişi yakınını kaybettiği zaman hekimin yakasına sarılıp ‘’doktor hastamı yaşat’’ Yaşatmazsan bende seni yaşatmam’’ diye bağırması çok normal bir acı gösterme şekli olarak gösterilmektedir.
Bir diğer mevzu da İstanbul’da Dr Melike ERDEM kaybettiğimizde Sayın Sağlık Bakanımız TGRT de canlı yayında gazetecilere konuk olduğunda bir gazetecinin ‘Dün de bir doktoru halletmişler’ deyip bunu komik bir olaymış gibi ardından gülmesi buna karşın Sayın Sağlık Bakanımızın yumuşak davranıp tepkisiz kalması biz sağlık çalışanları çok incitmiş ve üzmüştür.
· Geri ödeme kurumlarının uygulamalarından kaynaklanan sorunların vatandaş tarafından doktora mal edilmesi
Günlük pratiğimizde polikliniklere başvuran hasta sayısının çok olması, bunun yanı sıra koruyucu sağlık hizmetleri, ASM yönetim işleri, veri gönderim, kayıtların tutulması gibi işlerin tek başına aile hekime yüklenmesi. Hastaların ise hekimlerin bu işlerini görmezden gelerek sadece, muayene olacağı ve ilacını yazdırıp gideceği yer olarak görmekten vazgeçmemesi, geldiğinde anında işini gördürüp gitme istemi ile saldırganlaşması sıkça yaşanan sorunlardandır.
Öyle ki vatandaş hekimin ne kadar hasta baktığına ne kadar yorulduğuna dikkat etmemekte, lavaboya giden hekime bile şiddet uygulamaktan çekinmemektedir.
· Hasta hakları gözetilirken sorumlulukları unutuldu, çalışan hakkının yanına bile uğranmadı.
Hasta hakları son yıllarda medeni tüm ülkelerde olması gerektiği gibi gündeme alındı ancak çok fazla ön plana çıkarıldı. Ama bunların ne olduğu ve sınırlarının ne olması gerektiği net olarak ortaya konulamadı. Vatandaş herhangi bir hastalığı olmadan başvursa bile ( mesela özel işi için hastalık raporu istemi, evde bulunsun diye ilaç istemi, güvencesiz yakınının ilacını kendi üstüne yazdırmak gibi) bunların yapılması istemini haklı görmekte, bu konuda baskı uygulamakta ve bunu hasta hakkı olarak görmektedir. Hekimin tedavi özgürlüğüne müdahaleyi en doğal hakkı sanmaktadır. Yine 184 şikâyet hattını baskı unsuru olarak kullanmakta, usulsüz istekleri karşılanmayınca psikolojik şiddet malzemesi olarak kullanmaktadır. Vatandaş hakları olduğunu bilmekte ama sorumluluklarının ne olduğunu, karşısındaki hekiminde hakları olduğunu bilmemektedir. Birçok usulsüz istekle hekimin karşısına gelmekte, bunları çok doğal bulmakta ve isteği yerine gelmediğinde şiddet uygulamaktan çekinmemektedir. Kanun ve yönetmelikler konusunda halk eğitimi eksik kalmaktadır. Suç unsuru olabilecek uygunsuz istem olabilecek bir şeyi istediğinde ve hekim olarak bunun uygunsuz olduğu iletildiğinde dahi, bunu kabullenmemekte, yine de ısrarcı olabilmektedir. Bu nokta da caydırıcılık ve caydırıcı tedbirlerin alınması ivedilikle gerekmektedir.
· Geri ödeme kurumunun sürekli SUT, ilaç ödeme yönetmeliği değişiklikleri yapması, birçok tedavisini yapabildiğimiz hastalığın ilaçlarını ödememesi ama hastaların bunu biz yazmak istemiyoruz şeklinde algılaması sonucu gereksiz tartışmalar yaşanmaktadır.
Geri ödeme kurumunun tebliğlerinde daha tutarlı olması sağlanmalıdır. Yine yapılan değişiklikler ve gerekçeleri halka doğru şekilde anlatılmalı, vatandaşla hekimin karşı karşıya gelmesi önlenmelidir.